Yeni bir düzene başladığımız için garip hissediyorum. Daha önce Perşembe günü hiç yazmamıştım. Benim içinde beklenmedik bir deneyim. Yağmurlu olmasını beklediğimiz bir hava olması muhtemel Ankara’da. Bugün sizinle aslında geçen gün alıntısını da paylaştığım bir alıntıdan hareketle bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Yüz yüze olsak beni bu kadar dinler misiniz ? Açıkçası bilmiyorum bende bu kadar özgüven ile anlatabilirmiydim. Bir taraftan bana sizinle konuşuyor olmak iyi hissetiriyor. Umarım size de iyi hissettiriyordur. Bugün birbirimize olan ihtiyacımız üzerinden zaman kavramına tekrar göz atacağız. Koltuklarınızı dik konuma getirin. Kemerlerinizi bağlayın. Kahvenizi bitki çayınızı alın gelin. :)
‘‘Ancak sahip olduğunuz zamanı tek başınıza harcamak zorunda kaldığınızda, dünyanın zamanına sahip olmanın hiç bir faydası kalmaz. Zamanınızı kullanabileceğiniz neredeyse her önemli şey-sosyalleşmek, flört etmek, çocuk yetiştirmek, iş kurmak, siyasi hareketlere katılmak, teknolojik ilerlemelere katkı sağlamak- diğer insanların zamanıyla senkronize edilmeyi gerektirir.’’ - Ölümlüler İçin Zaman Yönetimi s.180
Bu cümleyi şöyle bir okuyunuz efendim. Sonra başlayalım.
Açıkçası boş zaman kavramına hiç bu gözle bakmamıştım. Burkeman pandemiden sonra dijital göçebelerin iyice arttığını fakat bu özgürlüğün bir bedeli olarak yalnızlık yaşadıklarını söylüyor. Bende beş yıldır bir dijital göçebe olarak söyleyebilirim ki çok haklı. Genellikle istediğin yerden çalışabilmemin getirdiği bir özgürlük olsa da boş zamanımı değerlendirebileceğim bir arkadaşım genelde olmuyor. Çünkü herkes iş yerine gidip çalışıyor. Vardiya düzeninde çalışan arkadaşlarımın özellikle izin günleri birbirinden çok farklı günler olduğundan dolayı beraber konser yada tiyatro planı yapamıyoruz. Çünkü o gün hangi saatlerde çalışacaklarını bilmiyorlar. Bu sorunun üzerine Burkeman’de düşünmüş. Kendiside bir yazar olduğu için toplumsal zamanın bir ihtiyaç olduğunu savunan bir araştırma paylaşıyor kitapta. Dini bayramlar ve resmi bayramların fazla olduğu toplumlarda mutluluk seviyesinin daha fazla olduğu görülmüş. Stalin döneminde vardiya düzenlerinin evli çiftlerin bile rastgele belirlenmesi sonucu toplum derin bir şekilde mutsuzluk yaşamış.
‘‘Dijital göçebenin yaşam tarzı, derin ilişkiler kurmak için gereken ortak ritimden yoksundur. ‘‘ - Ölümlüler İçin Zaman Yönetimi s. 182
Dijital göçebeliğe tekrar dönersek kendi deneyimlerin üzerinden değerlendirdiğim de evet şuan istersem Bali’de çalışmam için bir engel yok. Fakat Bali’de yalnız çalışmayı istemediğimden sanırım halen evimde en azından kendimi yalnız hissetmiyorum. Toplumsal zamanımızın artması eminim hepimizi çok mutlu ederdi. Daha fazla beraber seyahat eder ve anılar biriktirirdik. Toplumla beraber yaşamanın ritmini tutturmak için gerçekten birbirimizle daha fazla vakit geçirmeye ihtiyacımız var. Avrupa haftada dört gün çalışma düzenine geçme sürecinde liderlik ediyor. Ama herkesin dört gün çalışması çok muhtemel değil. Aileler özellikle bu toplumsal zamanları bir arada geçirerek daha derin bağlar kurmak için kısıtlı toplumsal zamanlardan dolayı çok zorlanıyorlar.
Kendimize Burkeman ile şu soruyu soralım: ‘‘Sahip olduğunuz yegane zamanı anlamlı geçirdiğinize dair bir hissin oluşması tam olarak ne demektir?’’ Benim için sanırım sevdiğim bütün herkesin bir masada olduğu bir gün. Bir de yanımda oturan bir kız çocuğum olsa herhalde benden mutlusu olmaz. Tabi bu resmi hayal etmek bile çok güzel ama bu masa toplumsal ortak boş zamanın çok azlığından dolayı malesef yaşam boyunca kırk yada elli defa yaşanabiliyor. Hepimizin ortak kolektif daha fazla zamana ihtiyacı var. Bağlarımızı kuvvetlendirmek ancak bu şekilde mümkün. Sizde benimle birlikte düşünün. Bu hissin oluşması sizin için tam olarak ne demektir? Yorumlar da sizin cevabınızı okumayı dört gözle bekliyorum. Malum ben o kadar anlattım. Birileri cevap verse çok mutlu olurum. Kendinize ve ailenize ayırabileceğiniz çok fazla zaman yok.Kısıtlı zamanınızı onlarla kaliteli geçirmeye çalışın. Benimde sizlerin orada olduğunuzu bildiğimi bilin. Sizleri seviyorum evet okuyan kişi o sensin. :)
Sevgiler.
Selim
Merhabalar, çok güzel anlatmışsınız. Bu benim de son zamanlarda çok düşündüğüm bir konu.
Benim sorunuza cevabım sanırım anlamlı gelen bir şeylerle uğraşıyor olmak olurdu. Bu kimine göre bir iş, kimine göre çocuğuna bakmak, yemek yapmak, bahçesiyle ilgilenmek…. Eğer hayatımızda anlamlı bir uğraş yoksa inanılmaz boşluk hissediyoruz ve kaybolabiliyoruz. Bu da bizi ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak etkiliyor.
Eğer anlamlı bir uğraşımız varsa ne tatil hayali ne de emeklilik hayali kurarız :)
Selim bey elinize sağlık, şu sorunuza yanıt vermek isterim.
“Sahip olduğunuz yegane zamanı anlamlı geçirdiğinize dair bir hissin oluşması tam olarak ne demektir?’’
Arkadaşlarımın, ailemin ya da sevdiğim birinin yanından ayrıldığımda kendimi iyileşmiş, mutlu ve en önemlisi ‘huzurlu’ hissediyorsam veya eve geldiğimde o günüm için ‘ya gerçekten iyi geçti he bugün :) zaman su gibi geçmiş’ diyorsam anlamlı ve mükemmel bir gün geçirdiğimi anlarım. o anların kıymetini karşılıklı bilmemiz gerek ve hayatımıza da umarım böyle hissettirecek insanlar girer🫠🙌🏼